10 Aralık 2010 Cuma

Kendimize ne kadar daha hamallık edeceğiz?

Kendini bir şey sanan insanlardan bıktığını düşünüyorum. Şunu da biliyorum saklamaya kalkma: kendini bir şey sanan insanlardan bıkan herkes kendisini mutlaka bir şey sanıyor. Önce bunu kabul edelim. Sonra da bu gerçeğin bizi ezmesine izin vermeden gereğini yapalım: ben bir halt değilim, demesini bilelim. Sahiden bir halt değilim. Sahiden bir halt değilsin. Oh işte şimdi birbirimizin olmaya, birbirimizi solumaya, yaşamaya hazırız. Derin bir nefes al, seni arzulayan, varlığına gereksinim duyduğunu ilan eden bu berbat durumdaki, çirkin adama yüzünü görmediğin halde gülümse, o çünkü bu satırları yazarken tam da sana “gülümse” dediğinde sana, hiç tanımadığı sana, roman kahramanına gülümsüyor. Yalan yok.

Kasmaktan, kasılmaktan, kendimizi bir şey olarak lanse etmekten yorgun düşüp adamlığımızı/ kadınlığımızı/ insanlığımızı saçmasapan bir ego yükünün altında eziyoruz da n’oluyor? Hepimiz, hepimizin boktan tarafları olduğunu, kahretsin bu boktan taraflarımızla varolmak zorunda olduğumuzu bilmiyor muyuz? Yani hangimiz altına etmedi, hangimiz yaptığı salaklıkla başkalarının kahkahalarının hedefi olmadı? Kim kendi hatalarıyla, başkalarının bencilce, zalimce aşağılayan bakışlarını kendi üstüne çekmedi? Cehennem başkalarıdır, diyen adam kendi üzerine dikilen bakışların, kibrin sıcaklığından mahvolmuş biri değilse zaten kuru edebiyat yapıyordur!

Daha az önce yırtılan pantolonumu işaret edip fısıldaşarak bana gülen iki budalanın durumu benden daha mı parlak? Birinin rimeli kikirderken gözlerinden gelen yaşla yüzüne bulaşmış, dikkatle bakınca diğerinin de gömlek cebinin üzerine ketçap damlatmış olduğu görülüyor, sevgili gerizekalılar, hepimiz rezilliklerimizle varız bu dünyada desem, gelin kardeş olalım desem onlara… Gücenirler, oysa yırtılan pantolonumla açıkta kalan kıçımı gösterirken birbirlerine, ne de mutlular. Fotoğraflarını çekip size göstersem onların bu mutluluklarının apansız ortaya çıkıverin bir insan kıçıyla ilgili olduğuna inanamazsınız. ama ne yazık ki böyle! Açıkta bırakılmaması gereken bir insan kıçı, derinlere gizlenmiş insanlık onurunu olduğu yerde kirletebiliyor! onları kenara çekip hayallerimden, gösteremediğim, gösteremediğimiz, içimize gömdüğümüz insanlığımdan nasıl bahsedebilirim? Dinlemezler, inanmazlar, çünkü anlatmaya kalktığımda kendilerini bir şey sanırlar. İsterseniz deneyin, birine adres sorun hemen kendisini bir şey sanır ya da biri size adres sorsun hemen kendinizi bir şey sanırsınız. Hepimiz böyleyiz. Hepimiz aptal gururumuzun altında ezilen hamallarız, yükümüzü nereye bırakacağımızı, niye bırakacağımız bilmiyoruz. Oysa işte niye bırakmamız gerektiği ortada: ağır geliyor lan! Çok ağır hem de! İşte yırtık pantolonumla oturuyorum şurada. Kırılmış kalbimin, o gösteremediğim varlığımda pantolonun yırtığından görülen kıçımdan daha fazla yer kapladığını, dünyalar kadar büyük olduğunu nasıl anlatabilirim?

Ulan işte bir blogda bunları yazacak kadar düşmüş biriyim, işte siz de bir blogda bunları okuyacak kadar düşmüş birisiniz. İşte bundan ötürü senin roman kahramanım olmanı istiyorum. Evet, “acaba ben mi?” diye soru soran sana söylüyorum. Lanet olsun senin nerede olduğunu bilsem zaten oraya gelirdim. Ama bilmiyorum ki, sen de “benim hayatımı, tüm gerçekliğimi, duygularımı hayallerimi alıp benden bir roman kahramanı çıkaracak yazar nerede?” diye soruyorsun. Öyle değil mi? öyle değilse gidebilirsin, özgürsün. Ama öyleyse susmanı istemiyorum, yazmanı, konuşmanı, kendinden bahsetmeni istiyorum. Bunu iyi anlamanı istiyorum.

Hepimiz kastırıyoruz, hepimiz bir halt gibi davranıyoruz ama işte koydun yastığa başını gece, yanında istersen sevgilin, karın/ kocan olsun yalnızsın, o uykuya yalnız, korumasız giriyorsun. Giriyoruz! Bir yatağa uzandığımızda içine yerleştiğimiz şey önce kendi yalnızlığımız, çok yalnızız ulan, bunu görmüyor musun? Bu gerçek seni acıtmıyor mu? Kafanı sonra da tüm varlığını şu filme, o diziye, bu romana sokup nefes almaya çalışmıyor musun? Bu gerçek, bu koskoca dünyada yapayalnız olduğun gerçeği seni acıtmıyor mu? Sefilliklerimizin içinde debelenirken ne kadar güçlü olduğumuzu göstermeye çalışmanın komikliği bizi salaklaştırmıyor mu? Sen de istiyorsun, sen de artık bir roman kahramanı olmak istiyorsun! Gizleme içindeki potansiyeli! o yaşayamadığın hayatını, gerçeklerini kısacası kendini bana ver, açım sana!

Ne diye numara yapıyoruz? Çıplaklaşalım önce, tafralarımızı, insansevmezliğimizi, herşeye burun kıvırtan ama bir boka yaramayan aptal kibrimizi kenara bırakalım, kendi hamallığımızı yapmaktan yorgun düştüğümüzü bilelim. Ne saçma şey, insan kendisini, ben dediği şeyi taşımaktan yorgun düşer mi? düşer işte. Çünkü derler ki sana güçlü ol, ciddi ol, ezik durma, hatalarını ört, bastır, kabul ettir, ikna et, sahip ol, iktidar sahibi ol, erkeksen kadını ele geçir, onu köleleştir, kadınsan erkeği ele geçir onun dizginlerini elinde tut, herhangi bir ikili ilişkide taraflardan birinin ille bir diğerini ezmesi, yönetmesi, ona binmesi, onu biçimlendirmesi mi gerekiyor? Evet, durum budur. Tam da budur, ego kalkanını hiç bırakmamacasına taşımamızın sebebi bu.

Şuraya gelip oturdum, bunları yazıyorsam bu yorulduğumdandır, bunu anlamanı istiyorum. Gerçek beni yordu. Vallahi de billahi de yordu, sıtkım sıyrıldı, bak önümde duran elektrik faturasını görüyor musun? İyi bak ona, bu beni yordu. Onu nasıl ödeyeceğimi düşünmek beni yordu, ulan altı üstü 47 lira! Meblağ hiç önemli değil ki, onu benim ödeyecek olmam, bu aptal sorumluluğun bana verilmesi beni yordu! Zihnimde, varlığımda aptal bir faturaya her ay yer açmak beni yordu! İnkâr etme seni de yordu! İşte bundan ötürü Sana kim olduğunu bilmeksizin “canım” demek istiyorum! Seni öyle derinden sahiplenmek istiyorum ki varlığımda kendime ilişkin gereksiz ego partikülleri değil senin yaşamının benzersiz harikaları, fevkaladelikleri olsun. Onların sesi işitilsin, onlar görünsün, onlar parlasın! Seni roman kahramanım yapmak istiyorum. Ama bunun ne demeye geldiğini biliyor musun? Bunu sahiden anlayabiliyor musun? Önce bunu görmek gerek. Senin de en az benim kadar zavallı, horlanmış, hakkı yenmiş, salak durumuna düşmüş ama yine de gururunu elden bırakmayan; hala dünyanın karşısına yalnız çıkabileceğini, her şeyle bir başına mücadele edeceğini düşünen biri olman gerekiyor. Elbette yalnızlığını anlamlı sayılabilecek bir dostlukla değiştirmekten çekinmeyecek kertede dostluğa aç olman gerekiyor.

Kendi yaşamını, gerçekliğini benim ellerime, zihnime bırakırken ben de sana kendi berbat hayatımın içinde ufalanıp gitmesine izin vermediğim harikaları anlatacağım. Elbette rezilliklerimden de payına düşeni alacaksın. İlişkimizin tek koşulu var: ben veriyorsam sen de vereceksin ben alıyorsam sen de alacaksın. Benden şikâyet etme hakkın var, yorum yazdığın zaman yayımlanacak, ben kontrol etmeyeceğim. Ne yazıyorsan o yayımlanacak, anlıyor musun?

Burada birlikte olalım istiyorum, burada sahiden bir yazar okur ilişkisinin değil karşılıklı bir oluşturma/ yaratma işinin olacağını bilmelisin. Yani ben bir roman kahramanı oluşturacağım senin yaşamından, duygularından, gerçeklerinden ve sen de benden bir yazar ortaya çıkaracaksın, birbirimizi yontarken ya da birbirimize eklerken bir heykeltıraşın acımasızlığına, onun biçime ulaşmak isterken maddeye duyduğu merhamete, öfkeye; dünyada olmayan bir şeyi önündeki kütleden ya da kilden çıkarma isteğine sahip olmalıyız, yani kendimizi bir halt sanmadan bir şeyler yapmalıyız.

Şimdi diyeceksin ki hem kendimizi bir halt sanmayacağız hem de bir heykeltıraş gibi yaklaşacağız birbirimize, ne iş? mümkün mü bu? Mümkün elbette, birbirimizi umursayacağız, kendi varlığımızı umursayacağız ama dikkat et, kendimizi hazır kalıpların içine sokmayacağız, kendini bir halt sanmak tam olarak bu: yeryüzündeki bir sürü işe yaramaz payeden birini ya da birkaçını alıp üzerine yapıştırmak, kendi yaftalarını bir kenara bırakıp ben bir insanım demek yerine ben bir şeyim demek, bunu yapmayacağız işte! Birbirimize yaklaşırken her şeyi soyunmak isteyeceğiz, zaten ortaya ne çıkarsa soyunduklarımızdan, üzerimizde taşımak istemediklerimizden, bize ağır gelenlerden çıkacak, yani kibrimiz, ahmaklıklarımız, vicdanımız, bizi bir şey olmaya zorlayan her şeyi buraya koyabildiğimiz ölçüde birbirimize hazır olacağız, bir beceriksiz yazarı iyi bir yazar kılacak gerçeklikle bir sıradan insanı sahici bir roman karakteri kılacak istek burada bir araya gelecek. Gelecek ya da gelmeyecek başka sığınacak hiçbir yerim yok anladın mı? Çulsuzluğumu, yurtsuzluğumu iyi anlamanı istiyorum. Beni ya sen anlayacaksın ya hiç kimse, peki ya sen kimsin? Anlat bakalım kendini. Kendinden bahset hemen. Hemen başla. Bir şey söyle, mesela de ki “sütlü kahveyi hiç sevmem” ben de hemen “roman kahramanım sütlü kahveyi hiç sevmez!” yazayım romanıma. Ya da “gri pantolonumu giyiyorum bugün” diye haber ver. Hemen “roman kahramanım gri pantolonunu giyiyor şu saat itibariyle” ya da “şimdi blogu okurken peynir dürdüğüm ekmeği ısırdım.” De. Ben de hemen “roman kahramanın açlığını bastırmak için blogu okurken bir yandan da kendi elleriyle hazırladığı sandviçini ısırarak ağzına dolan peynir tadını gözüyle ısırdığı cümlelere karıştırıyordu” yazayım.

Dersen ki ama ben bunu demedim, işte o zaman sana derim ki, senin dediklerini ilerletme hakkım var benim! Senin de romanım bittiğinde, onu okuyup eleştirme, beni yerden yere vurma hakkın olacak! Tabi roman biterse, sen yardımcı olursan, kendi gerçekliğimi bütünüyle bir kenara koymak istiyorum. Söylediğin her şey seni bir roman kahramanı olarak yazdığım kurgunun içinde gerçekleştirecek. Bunun ne demek olduğu üzerine düşünecek misin?

Sadece gerçekler, sakın yalanlarını buraya koyma! Onları zaten herkese veriyorsun, veriyoruz. Gerçeklere ihtiyacımız var! Gerçeklerini koy, inanmadığın, inanamadığın gerçeklerini koy, varlığını yalanlayamayacağın kuşkularını, isteksizliklerini, can acıtıcı tecrübelerini, kendini koy, buraya koy kendini! ya da dilersen apaçık görünmesini istemiyorsan mail gönder! Gönder ama gerçekleri gönder! Sadece sana ait değil bundan böyle roman kahramanıma ait olan o gerçekleri gönder bana!       

12 yorum:

  1. yani tam olarak ne yapmam gerekiyor? buraya kendimden ve hayatımdan bir şeyler mi yazmamı istiyorsun?

    YanıtlaSil
  2. bi şey bilmem şart bence, sen bi işte çalışıyo musun? yoksa sadece yazacak mısın? ve yani romanı burada mı görücez?

    YanıtlaSil
  3. bi de şu var. al bu benim hayatım dediğimde belki ne biliyosun işine gelmeyecek, beğenmiyceksin verdiklerimi?

    YanıtlaSil
  4. açıklamalar geliyor çocuklar, ve sen adsız, sevgili insan sana hitap etmem için bana hemen şimdi uydurduğun bir isim vermelisin.

    YanıtlaSil
  5. murat bu sen misin allahaşkına? lan harbi sen misin? sen değilsen niye okuyosun oğlum burayı? iyi misin?

    YanıtlaSil
  6. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  7. vay gerizekalı samet, okuduğum her blogu ben mi yazıyom sanıyon mal, paranoyaksın lan sen!

    YanıtlaSil
  8. ve kendimi vaftiz ediyorum adım roman kahramanı oldu mu yazar efendi?

    YanıtlaSil
  9. ha yorumunu niye sildin onu da anlamadım canım yazarcım!

    YanıtlaSil
  10. Bu gün güzel bir gün ve sizin ziyaretinizi gördüm..İnsan hiç olmazsa bir merhaba der di mi ama? Ben HOŞGELDİNİZ diyorum..;)

    YanıtlaSil
  11. Geçmiş gitmiş olsun...! çok üzüldüm,nasıl oldu ki? Şu an iyi misin? Şimdi daha da merak ettim,meraktayım.:(..bilgilendirsen..teşekkürler..kendine iyiybak..tekrar geçmiş olsun..;)

    YanıtlaSil